Heretik Manifesto

İnsanlığın bütün sosyal varoluş alanlarının piyasa-meta etrafında şekillendirilmek istendiği bir hız çağında yaşıyoruz. Televizyonun temel bilgi kaynağı olduğu, kitapların ise raflarda “izlendiği” bir çağ ne yazık ki bu çağ. Her şeyin hızla tüketildiği, benliklerin tüketerek kazanıldığı ve nitelin yerine nicelin tercih edildiği bir dönemdeyiz. Pek az toplumsal alan bu genel “metalaştırma” veya günlük dildeki ifadesiyle “marka değerini yükseltme” çabalarından “hasarsız” çıkabilmekte. Hedeflenen aslında çok açık: Sosyal hayatın tamamıyla meta alış-verişi ilişkisi ve bunun üzerinde yükseldiği norm ve değerler bütünü ışığında yeniden inşası.

Bireysel hafızanın teknolojinin harici belleğine aktarıldığı böylesi fantastik bir oyun sahnesinde, kendi cephesinden, hayata soluk olmak, soluk aldırmak için kuruldu Heretik.

2012 yılının Ankara’sında, memleketin halet-i ruhiyesi ile entelektüel üretim biçimlerinden rahatsızlık duyanların bir itiraz şekli olarak doğdu. Ancak bu itiraz, sadece bugünün itirazı değildir. İnsanın doğaya ve birbirine karşı verdiği bütün mücadeleler tarihinin izlerini taşımaktadır. Bu yüzdendir ki sesin söze, sözün yazıya eklendiği insanlık kültürünün tarihi aynı zamanda itirazın ve bu itiraza dayanan bilgi üretmenin de tarihidir. Heretik bu tarihsel akışın 21. yüzyıldaki ifade biçimlerinden biri olma gayesiyle yola koyulmuştur. Yayınevinin ismi olarak Heretik seçilmesinin nedeni de bu yüzden tesadüfî değildir. Çünkü heretiklik her dönemin egemen düşüncesine ve dogmatik inancına itiraz etme biçimlerinin sıfatı olmuştur. Bundan dolayı egemenlerin dinsel inancında ve özellikle de Ortaçağın engizisyonunca “sapkın”, “meczup”, “zındık” gibi damgalamalara maruz kalmıştır. Ama aynı zamanda insanlık tarihinin mücadele dolu serüveninde farklı coğrafyalardaki ezilenlerin, dışta kalanların, ötekilerin sesidir de heretik. Bugün ise, kapitalizmin artık tüm dünyanın egemen miti haline dönüştürdüğü piyasa inanıca itirazın adıdır.

Hem itiraz edip hem de logosunda uysallığı ile bilinen bir hayvanı figür olarak kullanmak çelişkili bir durum gibi algılanmamalıdır. Zira eşek, sadece uysallığı ile meşhur değildir. Son derece sıradan bir eşeğin bile, sıra dışı bir temsil kabiliyeti, inanılmaz bir temsil gücü vardır.

Heretik sıradanlığın sıra dışı okumasını, aşina olunanı sıra dışı kılmayı kendisine amaç edindiğinden, bir eşeğin bile sıra dışı ve de keskin bir itiraz simgesi olabileceğini düşünmektedir. Ayrıca eşeğin tercih edilmesinde başka sayısız nedenler de vardır. Eşeğin hiciv unsuru olarak edebiyatta yer almasını hesaba kattığımızda Heretik, kendi eşeği ile hem yayın dünyasının hegemonik doğasına dair bir itirazı hem de bilginin soğuk yüzüne bir tebessüm yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Keza eşek, Anadolu toprağının en has sahiplerindendir. Bu yüzden edebiyatta Harnamelere konu olduğu kadar felsefede de filozof hayvanlığa kadar terfi etmeyi başarabilmiştir. Kısacası düşündürtmeyi bilen bir hayvandır.

Heretik’in eşeği gerek yayın alanındaki tekelci yapılaşmaya gerekse gündelik hayatın sıradanlığındaki her türlü örtük veya açık tahakküm ilişkisine itiraz eden bir eşektir. Genel duruşuyla, gözleriyle, çıkardığı dille, anırmasıyla ve daha nice meziyeti ile egemen ezberleri rahatsız edici ve de bozucu bir gücü temsil etmek ister gibidir. Tarihte saklı itirazların mirasını piyasa toplumunda yeni bir epistemolojiye taşımak istediği için rengi de siyah ve kırmızıdır. Rahatsız etmenin, alternatif geliştirmenin yarattığı yükün ancak bir eşek tarafından taşınabileceğini de belirtelim. Bu yüzden Heretik, günümüzün tüm olumsuz belirlenmişliklerine rağmen bilginin hamallığını, yani eşekliğini yapmaktadır.

Heretik, düşüncenin derinliğini, sözcüklerin ruhunu, yazının gücünü itirazda yaşatırken aşağıdaki ilkeler çerçevesinde bir yayın politikasını gütme gayretinde olacaktır:

Heretik, kapitalizmin doğayı katleden ve insanın doğaya ve kendine yabancılaşmasına sebebiyet veren karakterini ifşa etmeyi bir sorumluluk olarak görmektedir. Bugün, fevkalade baskıcı, esirleştirici meta yönelimli yeni bir modernite, toplumun hemen hemen bütün katmalarına sirayet etmiştir. Sosyal yaşamın ve ilişkiler bütününün çeşitliliğinin, çok sesliliğinin, faydacı bir felsefe dâhilinde “kâr-haz takibinin yüceliği” ilkesine kıyasla ikincil olduğu önermesi zihinleri kuşatmıştır. İnsanlığın önüne “her zaman çok ve daha çok”tan başka bir hedef koyamayan “anlamsız” ancak bir o kadar da yıkıcı bu modelin eleştirisini yapmak Heretik’in temel yayın çizgilerinden biri olacaktır. Kapitalist sınırsız büyüme-yayılma-metalaştırma mantığının ve bitmez tükenmez doğayla bilek güreşine tutuşma kompleksinin yarattığı devasa tahribat ve bu küresel “çılgınlık hallerinin” zorunlu sıkışma noktaları bu sorgulamanın aciliyetini bugün her zamankinden daha da dramatik bir şekilde ortaya koymaktadır. Heretik, bu sorgulamayı, inadına sınırsız “büyüme-tüketim-yayılma ve mahvetme” karşıtı, inadına “çılgın projeler” karşıtı, inadına “kapitalizm” karşıtı, inadına “homoekonomikus” karşıtı, “bozguncu” bir eleştiri içerisinde yürütme gayreti içerisinde olacaktır.

Bilginin kolektif bir dinamizmin ürünü olduğunu, bireysel yaratıcılığın bu kolektif dinamiğin kalitesi ve derinliğiyle doğru orantılı olduğunu düşünen Heretik, tek yönlü okur-yazar, yazar-yayınevi ilişkisini değil, karşılıklı etkileşim ve “beslemenin” azami düzeyde olduğu kolektif bir iradenin vücuda gelmesini amaçlamaktadır. Bu noktada egemen yayın tekellerinin konumu da fikri ürünlerin üretim, dolaşım ve kullanım şart ve şekillerinin eleştirisi çerçevesinde sorgulanmak zorundadır. Dolayısıyla Heretik, sadece iktidarların bilgiyi kontrol etme şekillerine karşı değil, fikri ürünler alanındaki diğer tahakküm biçimlerine, özellikle tekelci yayın ağlarına karşı da sözünü sakınmamak durumundadır. Bugün ne yazık ki Türkiye’de belli başlı yayın tekelleri, fikri ürünlerin hangi çerçevede üretileceğine ve pazarlanacağına karar vermektedir. Heretik bu türden tekelci tüm anlayışları reddeden ve eleştirerek, sorgulayarak safları sıklaştıran bir iradedir.

Heretik, hayata dair her konuyu “ayraç” içerisine alıp radikal bir şüphe doğrultusunda hem yeniden okuma hem de anlamı çözümleyip yorumlama çabasındadır. Bu yüzden farklı düşüncelerin, ezber bozucu yaklaşımların, sıradan eğilimleri sıra dışı okuyanların perspektifiyle bakar dünyaya. Aşinalığın yarattığı körlük ve kayıtsızlık yerine sürekli bir antropolojik kuşku, merak ve heyecan ikame eder.

Heretik, “işini” düzgün yapar. Her yayınına ilk yayınıymış gibi özen gösterir, tashihinden baskısına kadar kaliteden, derinlikli-ciddi işten kesinlikle ödün vermez. Yayıncılığa dair etik ilkelere ve entelektüel dürüstlüğe azami ölçüde özen gösterir.

Sadece sosyal ve doğa bilimlerinde değil, edebiyatta, sanatta ve her türlü kültürel yaratım alanlarında, çatlaklardan sızan eleştirinin beşiği olmaya çalışan Heretik, farklı yayın türlerinin çeşitli seslerini eleştirel bir anlayışın ve kolektif bir kavrayışın ritminde yeni bir ezgiye dönüştürme gayretindedir. Yekpare bir nomos, tek bir teorinin veya görüşün temsilciğini yapmaktansa, eleştirel “eşekliğin” sınırlarını olabildiğince zorlamak, sinir bozucu, kafa karıştırıcı “gürültünün” desibelini yükseltmek, “kıyıda-köşede” kalmış, çatlakları tekkesi yapmış bütün heretik unsurları kucaklamaktır hayalimiz. Kolektiftir işimiz, kolektiftir derdimiz.

Heretik, Batılı kimi yaklaşımların ya da belirli kişi/kişilerin Türkiye’deki mümessili olma gibi kaygı da gütmemektedir. Bu tür çabaların artık karikatürel değerlendirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Kavramsal “tencere” mümessilliği artık aşılmalıdır. Bu tencerede yapılan yemeğin “tadı” çoktan kaçmıştır. Yalnız şunu da ifade etmek gerekir. Sosyalin ezber bozucu tahliline fayda sağlaması ve devamında çeşitli fikri filizlenmeleri ve ampirik uygulamaları tetiklemesi noktasında, yabancı düşünürlerin ve kavram setlerinin Türkçeye kazandırılması her zaman Heretik’in öncelikli kaygılarından olacaktır. İthal edilmiş fikri ürünlerin “resmi” distribütörü olma ve bunun sağlayacağı rantın peşinde koşma kaygısı ise başka bir şeydir. Yetersizliğin, özgüven eksikliğinin, güdüklüğün ve kolaycılığın bir ifadesidir. Heretik’in bu tarakta bezi yoktur. Osmanlının “tercüme bürolarından” bugüne kadar gelinen süreçte ne yazık ki çok bir şey değişmemiştir. Fikri ürünlerin “ithal” edilme süreçlerinde, üreticiye (Batıya) duyulan hayranlık, ithal edilen ürünün (kavramın) ithalatçı firmaya (akademisyene-münevvere) iç pazarda sağlayabileceği “getiri” ve “saygınlık”, memleketin fikri hayatını güdükleştirmiş, aydınını da sıradan bir “takipçi” konumuna sokmuştur. Bu artık değişmelidir. Kavramlar bir işlevsellikleri varsa, bir meseleyi farklı bir şekilde “kavratabiliyorlarsa”, yani bir tahlilde, bir araştırmada “görülmeyeni-görülemeyeni” veya görülüp de dillendirilemeyeni ifşa etmeye yarıyorlarsa, diğer bir ifadeyle pratik bir değerleri varsa anlamlıdırlar. Dolayısıyla ne kavram fetişizmi ne de kavram mümessilliğidir derdimiz. “Çeviri“ pratiklerini yeniden düşünerek, kaliteli çeviriden ödün vermeden, “aktarılanın” sahada tatbikatının ve tefekkürde zenginleşmesinin peşinde koşmaktır gayemiz.

Heretik siyasaldır, zira tefekkür siyasaldır. Kelimenin, mürekkebin, sözün edimsel sihrinin dokunduğu her alan iktidar ilişkilerine etki yaptığı ölçüde siyasalın da alanıdır. Gerçek, az çok sözcük ve şey, isim ve nesnedir eş zamanlı olarak. Dolayısıyla sözün şeyle buluştuğu noktada, “hakikat” üzerine “konuşmak”, “hakikati” “işaret etmek” siyasaldır; bilim siyasaldır. Bu, son dönemlerin post-modern görecelilik rüzgârına kapılıp bilimin reddi değildir. Bilim ve Heretik aynı çatlaktan sızar. Bu çatlak, görünmeyenin, örtük olanın çatlağıdır. Bilim, gizil olanı sever, gizil olanla uğraşır; bilim gizil olanın ifşasıyla vardır. Bu ifşa faaliyetinin, “düzgün ve namuslu” biçimde yapıldığı takdirde, siyasal bir yönelim almamasının (yani iktidar ilişkileri üzerinde etkili olmamasının) mümkünatı yoktur. Bilim ve heretik olanın bu noktada kucaklaşması ise kaçınılmazdır. Her ikisi de büyü bozucu bir derneğin murahhas azalarıdır. Özgürleşme, örtük olan bu mekanizmalara nüfuz etme neticesinde ortaya çıkan bilinçlilik durumlarının bir tezahürüdür. Maruz kalma durumundan çıkıp, müdahil olma durumudur.

Egemenin iktidarı her şeyden önce egemenin, algılama-sınıflama kategorilerini, kavramlarını, kelimelerini “paylaşmak­la” başlar. Heretik, bu “işbirliğine” itiraz ettiği için heretiktir. “Şeylerin” egemenin diliyle ve dilinde ete kemiğe bürünmüş şekillerinedir itirazımız.O halde “hakikati” değiştirmek, belli şartlar altında, “tespiti” farklı şekilde yapmakla, işaret eden-edilen ilişkisini, sözle-şeyin buluşmasını farklı bir düzlemde farklı bir perspektif üzerinden inşa etmekle mümkündür. Heretik, mürekkeple mürekkebe rağmen, bilimle bilime rağmen, girişilen bu kavganın da adıdır aynı zamanda.

Egemenlerin berisinde, toplumsalın çatlaklarında, bilimin aynasında ama hayatın tam da ortasındadır Heretik. Bu inançladır ki, hayatın tahakküm altındaki tüm çatlaklarından yüklediği eleştiriyi, bilgiyi, muhalefeti derin okyanuslara sürükleyerek büyütmek isteyen tüm dostların katkısını beklemektedir. Kısacası bir derdimiz var; davet bizden icabet sizden…