Kadın Kıyafeti Teorisinin İlkeleri: Pahalılık, Yenilik, Beceriksizlik
Kadın kıyafeti teorisinin üç esas ilkesi vardır:
1. Pahalılık: Giyinme etkinliği açısından ele aldığımızda giyim kuşam savurgan olmak zorundadır. Giyen kişinin ekonomik grubunun, hiç kimsenin işine yaramayan şeylere para harcayabildiğini —eşdeğer bir konfor veya kazanç elde etmeden para harcayabildiğini- ispat etmelidir. Bu ilkenin istisnası yoktur.
2. Yenilik: Kadının giyim kuşamı, nispeten kısa zamandan beri giyilmiş olduğunun prima facie’sidir, bunun yanı sıra, pek çok şeyi uzun süre giymeye katlanılamadığının da delilidir. Aile yadigârı olacak kadar uzun süredir kullanılan şeyler ve yalnızca yüksek (maddi) statüde yer alan insanların sahip olacağı kadar aşırı pahalı olan şeyler bu kuralın istisnalarıdır. Bir aile yadigârına sahip olmak, övgüye değer olmak demektir, zira bir nesilden daha uzun bir süre boyunca israf yapıldığını belli eder.
3. Beceriksizlik: Giyen kişinin kazanç sağlayan herhangi bir meşgale için yetersizliğinin prima facie’si olmak zorundadır ve herhangi bir yararlı çabaya devamlı olarak -giyim kuşamın kısıtlaması ortadan kalktığında bile- uygunsuz olduğunu gözler önüne sermelidir. Bu kuralın da istisnası yoktur.
Bu üç kuralın yanı sıra, süslenme ilkesi de kıyafet konusunda estetik anlamda rol oynar. Süslenme ilkesi, bir ölçüde ekonomik öneme ve genel geçer bir uygulamaya sahiptir; ancak uygulanması kesinlikle zorunlu değildir ve uygulandığında da, bu üç ilke tarafından kıskaca alınmıştır. Aslında, kıyafet konusundaki süslenme ilkesinin görevi, bağımsız veya koordine bir faktör olmaktan ziyade, yenilik ilkesine yardımcı olmaktır. Üstelik başka ilkeler de söz konusu olabilir ki bu ilkelerden bazıları o müthiş gösterişçi israf zorunluluğundan türemişken; bazılarının kökeni ise farklıdır. Yine de bütün bu ilkeler, az önce sıralanan üç esas ilkenin kontrolü altındadır. Bu üç ilke olmazsa olmazdır ve kadın kıyafetinin temel normunu teşkil ederler ve mal varlığı bakımından insanlar arasındaki rekabet olasılığı sürdüğü müddetçe, hiçbir zaruret bu ilkeleri kalıcı bir şekilde bertaraf edemez. Mal varlıklarının farklı olması olasılığını göz önüne aldığımızda, bu kıyafet normunun etkisi kaçınılmazdır. Bazı algı, duygu vs. kasılmaları, kadın giyim kuşamında zaman zaman geçici ve yerel sapmalara sebebiyet verebilir; ancak görkemli “gösterişçi israf ” normu, bu normun ekonomik zemini baki kaldıkça, bertaraf edilemez ya da kayda değer ölçüde kısıtlanamaz.
Belli bir duygu yöneliminin geçici etkisine ilişkin olarak ve kıyafet adab-ı muaşeretinin sıradan gereklerinden biri olarak, giyenin fiziki konforu unsurunun yeniden gündeme gelmesi örnek gösterilebilir ki bu yönelim, geçtiğimiz yıllarda gelen gündeme gelmiş ve yakın zaman önce ortadan kalkmıştır. Bu önermenin anlamı, tabii ki, göründüğü gibi değildir kıyafet meselelerinde nadiren vuku bulur. Bu, son zamanlarda mecburi olan kişisel konfor gösterisidir ve bu gösteri, genellikle, içerikten ödün vermek pahasına sergilenir. Bu arada bu gelişme, görünen o ki, yakın zamanda baskın hale gelen duygusal atletizmin (bedene tapmanın) dallanıp budaklanması sayesinde gerçekleşmiştir; ve bugünlerde bu duygu dalgasının zirve noktası geride kalmıştır, kıyafet konusundaki bu yabancı güdü de ortadan kaybolmaktadır.
Halihazırda ana hatları sunulan teorinin, tam olarak yalnızca modern kadının kıyafetine uygulandığı savunulur. Şu nokta aşikârdır ki, ulaşılan ilkeler nihai kriterlere uygulanacaksa, “kadın kıyafeti”, biyolojik olarak erkek olan büyük bir insan sınıfının giyim kuşamını kapsayacaktır. Bu özellik, teoriyi hükümsüz kılmaz. İktisadi teori amacıyla yapılan bir sınıflandırma, yalnızca ekonomik zeminde yapılmalıdır ve geçerliliği, doğa bilimlerinin -bu ılımlı gönüllü grubu, kadınlar zümresinden dışlayacak şekilde simetrisini bozan- dar kapsamının ötesine geçmeyen değerlendirmeleri kabul edemez.
Thorstein Bunde Veblen, Seçilmiş Makaleler, s.22-24
Kitabı İncele