Gündelik Yaşamda Sınıf İlişkilerinin Deneyimi: Sınıfın Gizli Yaraları
Sınıfın Gizli Yaraları kitabının İngiltere basımı için bir sunuş yazmamın istenmesi benim için zevktir. Kitap, halihazırda Birleşik Devletlerde çok iyi bilinen ve oldukça cesur orijinal bir çalışmadır. Bir anlamda Sennett ve Cobb, geleneksel bir sorunla ilgilenmektedir: Amerikan işçileri arasındaki sınıf bilinci (ya da eksikliği var görünen bir bilinç). Ancak bu soruna geleneksel biçimde yaklaşmıyorlar; daha çok gündelik yaşamda ifade edildiği biçimiyle sınıf ilişkilerine ilişkin deneyimi derinlemesine tasvir etmekle ilgililer. Bu yüzden geleneksel bir anket ya da örnekleme yaklaşımı kullanmayıp, bunun yerine işçilerin kendileri hakkında konuşmalarına izin veren sınırlı sayıda genişletilmiş görüşmelere dayanıyorlar. Bu, onları bu türden teknikleri vazgeçilmez gören araştırmacılar için cazip kılmayabilir, fakat yazarların Ortodoks yöntemleri kullanarak başarılması olanaksız olan bu meselenin ince taraflarını kavramalarına izin verir. Sennett ve Cobb görüşme yöntemine, tam da olması gerektiği gibi, görüşmecinin kendisinin gizli kalamayacağı, özünde bir toplumsal etkileşim biçimi olarak bakmaktadır.
Sınıfın Gizli Yaraları’nın ele aldığı konular, Sennett’in diğer çalışmalarında ilgilendiği konuları devam ettiriyor. O çalışmalarda daha çok son 150 yılda sanayileşmenin etkisi altında kentsel yaşamın dönüşümüyle ilgilenmişti. Bazı açılardan, özellikle “kamusal kültür”ün çözülmesi açısından benzer eğilimler bir bütün olarak Batı toplumlarında da izlenebilir. Başka biçimlerde, etnik yerleşim bölgeleri içinde parçalanmış bir işçi sınıfı ve liberal bireycilik ideolojisinin yaygınlığı ile bağlantılı olarak Birleşik Devletlerdeki değişim süreci oldukça farklı özellikler göstermiştir. Avrupa işçi sınıfı, tek bir kültürün sınırları içerisinde tarımdan sanayi emeğine doğru hareketlenen emekçilerden oluşmuştu. Bu, kitlesel olarak parçalayıcı bir deneyimdi. Fakat Atlantik ötesine göç edenler sadece kırsal emek ve yaşam koşullarından kentsel olana geçmemiş, aynı zamanda farklı kültürler arasında hareket etmişlerdi. Sennett ve Cobb’un işaret ettiği gibi, yabancı Amerikan kentlerinde oluşan etnik toplulukların, göçmenlerin geldikleri ülkede iyi bildikleri yaşam biçimini korumalarına hizmet ettiği sıklıkla söylenir. Fakat bu yaşam biçimlerinin altı büyük oranda oyulmuştu ve göçmenlerin geldikleri toplumlarda zaten çözülmüş olan ortak yaşam biçimlerini yerleştikleri yeni çevrelerinde yeniden kurduklarını söylemek daha doğru olurdu. “Amerikan çölünde eski alışkanlıklarla Rus kalmak, Urallardaki demir atölyeleri arasındakinden daha kolay”.
Bu çalışmada görüşülen insanların çoğunluğu Boston’daki kapalı kentsel etnik bölgelerde doğmuştu. Bu topluluklar içinde sokak hayatına odaklanan bir kamusal kültür kullanılır: yerel pazarın ve kafelerin canlı toplumsal ilişkisi. Katılımcılar, Gans’ın terimiyle, “kentsel köylüler”di. Kentsel “dönüşüm” ve kentin merkezi bölgelerinde yükselen kira ve fiyatlar, kentsel köyü parçalamada etkili oldular. Beyaz işçi sınıfının etnik yapısının yıkılması, üyelerini kitle toplumuna girmeye zorlar: çoğu Avrupa ülkesinde var olan biçimiyle ayırıcı bir “işçi sınıfı kültürü” yoktur. Bu kültür zayıflamış bile olsa, Birleşik Devletlerde olmayan bir emek dayanışması ve haysiyetine ilişkin geleneği büyütmüştü. Sınıfın Gizli Yaraları, daha geniş bir topluma entegre olan insanların kişisel farkındalık düzeyine dayanarak bu farklılığın kimi sonuçlarını belirlemeye çalışıyor.
Sennett ve Cobb’un kitabını bu alandaki diğer çalışmalardan ayıran özelliklerinden biri, işçilerin sınıf bilincinin, bütün bir sınıf ilişkileri sistemini yansıtan bir şey olarak yeterince kavranamayacağı üzerine vurgularıdır. Sınıf bilinci, özgürlük ve haysiyet duygusunu, bunların yutulmakla tehdit edildiği bağlamlarda, onları korumaya ve bu yutulmayı engellemeye yönelik mücadeleler çerçevesinde anlaşılabilir tam olarak.
Anthony Giddens
Sınıfın Gizli Yaraları
Takdim Metni
Kitabı İncele