İktisadi Düşünce Tarihi
Yaklaşık 250 sayfalık bir iktisadi düşünce tarihi mi? Mümkün değil! Yoksa mümkün mü?
Joseph A. Schumpeter (1883-1950), 1914 yılında Economic Doctrine and Method: A Historical Sketch (İktisadi Doktrin ve Yöntem: Tarihsel Bir Taslak) başlıklı, antik çağlardan, o tarihlerdeki modern zamanlara dek geçen sürecin izini süren 100 sayfalık bir çalışma yayınladı. Eğer Schumpeter’in, mevzuyu 20. yüzyılın başına kadar ele alması için 100 sayfa yeterli ise, yüzyılın sonuna kadar yaşanan gelişmeleri kapsayacak bir çalışma için 246 sayfa kesinlikle yeterli olmalıdır. –Bu kitabın kapsamında bazı eksiklikler olması riskini kabul ettiğimiz göz önüne alındığında- bu sayfa sayısı gerçekten yeterlidir.
Schumpeter’in eski metnini alıp, üzerine yaklaşık 200 sayfalık bir ilave yapmak yeterli olur muydu? Maalesef olmazdı. Düşünce tarihi kati bir şekilde yazılamaz. Sürekli değişen bir yapıya sahiptir ve bu yapı içerisinde, kendi sorunları ve fikirleri olan yeni nesiller, eski nesillerin sorunları ve fikirleriyle bir mücadele halindedir. Zamanla, Schumpeter’in bir iktisadi sistemin nasıl işlediğinin “tasavvur”u olarak nitelendirdiği şeyde bir değişiklik yaşanır ve eski ustaları kavrayışlarımız da bu tasavvurla birlikte değişir. Tarihin bir zamanlar yaşandığı ve artık geçmişte kaldığı inancı ciddi bir yanlış anlamadır: “Tarih geçmiş değildir, şimdidir” der William Faulkner. Bu yanlış anlamanın –hem iktisatta hem de iktisat dışında- oldukça yaygın olması ise daha da kötüdür. Her nesil kendi tarihini yazar ve yalnızca özgün olmak değil, aynı zamanda bu şekilde algılanmak da ister. Ancak her nesil anlamlı öncüllerini de arar, ki böylece bu öncüllerin şöhretinde ve ihtişamında pay sahibi olabilir. Sorunların yeni bir takdiri ile birlikte, eski ustaların önceki nesillerce atlanılan taraflarını keşfeder. Dolayısıyla düşünce tarihinde devamlılık ve değişim nosyonu, ardı arkası kesilmeyen bir devamlılık ve değişim sürecine tâbi bir fikirdir. Schumpeter’in eski çalışması da –ki günümüzde de oldukça okunmaya değerdir- tarihin bir parçasıdır. Bu çalışmayı okuyunca, o tarihten beri bakış açılarının ne kadar değiştiği, hangi anlayışların edinildiği ve hangilerinin yok olduğu, araştırma yöntemlerinin ne denli değiştiği ve daha pek çok şey açığa çıkar.
Japon iktisatçı Takashi Negishi’ye (1933-) göre, iktisatta “değişen hiçbir şey yoktur”. Negishi her şeyin klasik iktisat metinlerinde bulunabileceğini iddia eder. Bu tabii ki bir mübalağadır, ancak bir hakikat payına da sahiptir. Yeni bir şekle sokulduğunda veya yeni bir bağlamda ele alındığında yeni anlamlara gelen, hepimizin aşina olduğu bazı fikirler vardır. İktisatta yeni bir bilgi, her şeyden önce, eski bilgi kırıntılarının yeni yollarla bir araya getirilmesiyle oluşur. Sürekli yeni dallar filizlendiren bir bilgi ağacı imgesi de, bu süreci sembolize eder. Ölü olduğu kabul edilen bazı dallarda, birdenbire yeni bir dal filiz vermeye başlar.
Peki bu, iktisadın doğru ve değerli olan her şeyi muhafaza edip, yanlış ve yanıltıcı olan her şeyi bertaraf ettiği anlamına mı gelir? İktisadi fikirler piyasası, kusursuz bir biçimde işleyen bir seçim mekânizması mıdır? Bu sorunun yanıtı, ne yazık ki, hayırdır.
Finans piyasalarında balonlar oluştuğu herkesçe bilinir. Finans piyasalarında balonlar meydana gelir zira insanlar gerçekliğin sadece bir kısmını anlatan bir tablo resmederler, diğerleri de bu resmi benimser ve bunun ardından ise sürü davranışı ortaya çıkar. İktisatçılar da gerçekliğin bir kısmıyla ilgili bir tablo resmederler, bu tablo dünya anlayışımızı bazen keskinleştirebilir, bazen de köreltebilir. Bilinen bu olgu olmadan, resmedilen tablo yanıltıcı olabilir. Akademik kuruluşlardaki olumlu geribildirimler vasıtasıyla -fakülte atamaları, dergi sıralamaları, araştırma fonlarının dağıtılması yoluyla ve verilen onur ve ödüllerle- bu tür fikirlere güç kazandırılırsa, akademide de bir balon meydana gelir. Meselenin karmaşıklığı göz önünde alındığında bu, tamamen önüne geçilemeyecek büyük bir tehlikedir. Ancak nerelerde zafer kazandığı ve nerelerde yanlış yollara saptığı konusunda iktisadi düşünce tarihinden haberdar olan bir kişi, bu tehlikenin farkında ve tetikte olacaktır.
Son olarak, ekonomide son birkaç yüzyılda meydana gelen muazzam değişimlerin ekonomi görüşümüzü de değiştirdiğini anımsamak önemlidir. Amerikalı iktisat tarihçisi Robert W. Fogel’in (1926-2013) bir çalışmasından uyarlanan Şekil 1.1’i ele alalım. Dünya nüfusunun gelişimi ile önemli olaylar ve teknolojik buluşlar arasındaki ilişkiyi gözler önüne seren Şekil 1.1. insanlık tarihini göstermektedir. 18. yüzyılın başlangıcına dek gelişme ve büyümenin ivmelenmesi başlamamış, Yeni Dünya’nın keşfinin, İkinci Tarım Devrimi’nin ve Sanayi Devrimi’nin başlangıcının ardından bir ivmelenme yaşanmıştır. Avrupa ve Avrupa’nın kıta dışındaki evlatları (ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda), bu yerleşim yerleri ile dünyanın geri kalanı arasında gittikçe büyüyen bir zenginlik farkı –“Muazzam Iraksama” (Kenneth Pomeranz’ın aynı isimli kitabında söz ettiği)- yaratarak, büyük ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme patikasına erişmiştir.
Avrupa ekonomilerinin kalkışa geçtiği anda, şekilde eğrinin keskin bir şekilde yukarı doğru döndüğü noktada, siyasal iktisat çalışmalarının da canlanması tesadüf değildir. Büyüyüp gelişen iktisadi dinamizm ve bu dinamizmde etkili olan güçler anlaşılmayı ve iktisat politikasına uygulanmayı beklemektedir. Bundan sonra, insanlık tamamen farklı bir patikaya giriş yapar ki bu patikanın nereye varacağını bilmiyoruz.
İktisadi düşünce tarihini ele almanın farklı yolları vardır. Bu kitabın odak noktası ise iktisat teorileridir: Bu teorilerin oluşumu, inandırıcılığı ve iktisadi düşünce tarihi içerisindeki yeri, ve iktisat politikasına uygulanabilirliği. Bilhassa önemli olduğunu düşündüğüm iktisatçılara ve onların öğretilerine dikkat çekeceğim. Umuyorum ki gerçekten önemli isimleri gözden kaçırmamışımdır.
Hazır başlangıç aşamasındayken, kitabın kapsamında bazı eksiklikler bulunduğunu kabul edeyim. Kitabın odak noktası, Avrupalı entelektüel gelenekleri ve bunların Batı olarak adlandırılan dünyadaki uzantılarıdır, ancak iktisadi konuların incelenmesi konusunda tüm gelişmiş medeniyetlerin kayda değer başarılar sergilemiş oldukları da kuşkusuz bir gerçektir. Çin iktisadi düşünce tarihiyle ilgilenen okurlar, örneğin, Hu Jichuang’a (2009) başvurabilir; İslami düşünce tarihine genel bir bakış için ise Örneğin El-Ashker ve Wilson’a (2006) bakılabilir. Birtakım coğrafi eksikliklerin yanı sıra, ele alınan konu başlıklarında da örneğin işletmecilik, yönetim iktisadı ve ekonometri gibi konuların dâhil edilmemesi gibi bazı eksiklikler söz konusudur.
Son olarak, atıfta bulunulan literatüre de bir açıklama getirilmelidir: Referanslar ve kaynakça, okuyucunun ilgisini hem bazı önemli temel çalışmalara, hem de önemli iktisatçıları, iktisat teorisi okullarını veya iktisadi düşünce tarihindeki alt-disiplinlerin gelişimini özetleyen ve kabul eden kitaplara ve makalelere çekmektedir. Bunlar da, okuyucunun ilgilenebileceği temel literatürün kolayca izini sürebilmek için gerekli olan tüm bilgileri içermektedir. Bu kitapta değinilen konuların ayrıntılarına, referanslarda ve kaynakçada yer alan çalışmalarda ulaşılabilir.
Heinz D. Kurz
İktisadi Düşünce Tarihi