Neden Fransa’da Postyapısalcılık Yok?

Neden Fransa’da Postyapısalcılık Yok?

Fransız entelektüel alanının, bilhassa, İkinci Dünya Savaşı sonrası özgün politik ve toplumsal koşullarına odaklanan ve bu alanda üretilmiş fikri ürünler ve üreticiler arasındaki ilişkileri tarihsel bağlamına oturtarak tartışmaya açan bu çalışma pek  çok açıdan ezber bozucu bir çalışma olma özelliğini uzun yıllar  koruyacak gibi görünüyor. Angermuller’in çalışmasını sıra dışı yapan en önemli husus ise seçtiği araştırma nesnesinden ziyade araştırdığı nesneye olan yaklaşımında gizli. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün alan kuramını arkasına alan yazar, bilhassa dünyanın İngilizce konuşulan ülkelerindeki muhtelif akademik ve entelektüel tartışmalarda sıklıkla “post-yapısalcılık” olarak adlandırılan olguyu mercek altına alırken bizi “Kuram”ın doğduğu topraklara, onun tarihsel ve toplumsal bağlamına geri götürüyor. Fakat daha da önemlisi, belki de şimdiye değin kimsenin sormayı aklına getirmediği şu ezber bozucu soruya yanıt arıyor: Neden Fransa’da post-yapısalcılık yok?

Şaşırtıcı! Evet, ama Foucault, Deleuze, Derrida gibi Fransız düşünürleri dünyanın pek çok ülkesinde (ABD, Almanya, İngiltere, Japonya, Kanada, Türkiye) “post-yapısalcılığın” temsilcileri olarak ele alınırken çalışmalarını meydana getirdikleri Fransa’da böyle bir kullanım söz konusu değildir. Bırakın Foucault ve Derrida gibi ayrıksı iki figürün ortak bir etiket altında toplanmasını, “bu yüzyıl Deleuzecü bir yüzyıl olacak” derken arkadaşını onurlandıran Foucault ile Deleuze eşleşmesi bile Alain Badiou’nün yerinde tespitiyle felsefi açıdan oldukça “kof bir eşleştirme”dir. Peki, nasıl oluyor da Foucault, Deleuze ve Derrida’nın yanı sıra Barthes, Irigaray, Kristeva ve Lyotard gibi isimler Fransa’da belirli bir dönemin, özellikle 1970’lerin, tekil kuramcıları olarak görülürken uluslararası tartışmalarda tutarlı bir entelektüel grubun veyahut hareketin temsilcileri olarak nitelendirildiler? Soruyu başka bir şekilde soracak olursak, bilhassa Kuzey Amerikalı akademisyenler bahsi geçen Fransız kuramcıların fikirlerini ithal etmek için neden bu denli çaba sarf ettiler

Elbette bu soruya verilebilecek tek bir yanıt yok ve ben burada yer müsaade etmediği için işin biraz da kolayına kaçarak, Pierre Bourdieu’nün “Te Social Conditions of the International Circulation of Ideas” (Fikirlerin Uluslararası Dolaşımının Toplumsal Koşulları) adlı makalesinden  hareketle birkaç tespite yer vermek ile  yetineceğim:

  1. Metinler, Bourdieu’nün terminolojisini kullanacak olursak (fikri) ürünler, çoğu zaman bağlamlarından kopuk bir biçimde dolaşıma girerler, yani üretildikleri alandan ziyade, alımlandıkları alanın yapısıyla uyum içinde yeniden yorumlanırlar; bu da kaçınılmaz olarak olumlu ya da olumsuz sonuçları olan yanlış anlamalara neden olur ki  kanımca, “post yapısalcılık” özelinde olan tam da budur.
  2. Metinleri keşfeden ve amiyane bir tabir ile onları ithal eden “girişimcilerin” bu ithalattan sembolik sermayeye tahvil ettikleri özel bir çıkarları söz konusudur ki “girişimciler”, ithal ettikleri fikri ürünlerin veyahut üreticilerin (düşünürlerin) iç piyasada da bizatihi distribütörlüğüne ve hatta mümesilliğine soyunurlar.
  3. Yabancı yazarların, ithal edildikleri ülkede genellikle araçsal bir kullanımı söz konusu olur ve kendi ülkelerinde muhtemelen reddedecekleri kimi amaçlara ithal edildikleri ülkede hizmet etmeye zorlanırlar. (Bourdieu’ye göre, bu noktada, söz gelimi, Heidegger’in Fransızlarca alımlanması, Sartre’a atfedilen pek çok önemli fikrin hâlihazırda Heidegger’de mevcut olduğunu gösterme kaygısının bir sonucudur.)

Angermuller’in, her ne kadar yukarda adı geçen kuramcıların ürünlerinin alımlandıkları ülkelerdeki toplumsal ve tarihsel arka planı tasvir etmeye gayret ettiği görülse de asıl hedefinin bu fikri ürünlerin uluslararası dolaşımının sosyolojisinden ziyade, Fransız entelektüel alanı özelinde bu alanın içtimai sosyolojisini yapmak olduğu söylenebilir ve bunu yapmakta oldukça marifetli olduğunu söylemeliyim. Yazar vadettiği üzere “yapısalcılığa ve post-yapısalcılığa dair entelektüel söylemlerin ortaya çıkmış olduğu sosyal ve tarihsel koşulları incelerken” gerçekten de “belirli metinlerin istikrarsız ve asimetrik dolaşımlarından kaynaklanan hoşnutsuzluğa” çarpıcı bir yanıt veriyor. Lafı fazla uzatmayalım! Sizi post-yapısalcılığın ne olduğu ve belki de ne olmadığına dair nitelikli bir çalışma bekliyor.

Gürhan Özpolat
Neden Fransa’da Postyapısalcılık Yok?
Entelektüel Bir Neslin Teşekkülü