Zihin, Benlik ve Toplum

Zihin, Benlik ve Toplum

Zihin, Benlik ve Toplum, ilk defa yayınlanışının üzerinden geçen seksen yıldan sonra bu basımda ufak düzeltmeler ve bazı temel açıklamalarla okurların huzurunda. Kitabın böylesine uzun bir süre boyunca yayın hayatında yer etmiş olması, elde ettiği “klasik” statüsünün kuşkusuz bir göstergesidir de. George Herbert Mead’in sosyal psikoloji üzerine verdiği dersler, hem bu alan için kurucu nitelikte diyebileceğimiz metinlerdir hem de klasik sosyoloji teorisinin ayrılmaz parçası ve büyük bir Amerikan felsefi akımı olan pragmatizmin itici gücü olarak kendini göstermiştir.

Mead’in derslerinin etkisi felsefe alanına nazaran sosyal bilimlerde kesinlikle daha güçlü olmuştur. Bunun birçok sebebi vardır kuşkusuz. Ancak muhtemelen en önemlisi, II. Dünya Savaşından sonra Amerikan akademik hayatında genel olarak pragmatizmin bir felsefe olarak göz ardı edilmesidir. Bir yandan da, felsefecilerin tartışmayla ulaşılan kesinliğin yokluğuna karşı oldukça hassas olmalarıyla da alakalı olabilir. Elinizdeki kitap ağırlıklı olarak Mead’in derslerinde tutulan notlara dayalı olduğu için bazı kusurlar göze çarpacaktır. İlk olarak, okuyucunun karışık duygular içinde kendisini bulması olasıdır. Öğrencilik yıllarımda en azından benim için öyle olmuştu. Kitabı okumak hem büyüleyici hem de hayal kırıklığı yaratan bir deneyimdi, çünkü ince ve derin fikirler -örneğin kişilerarası ilişkilerin temel içyapıları ve bunların maddi boyutları- sistemli ve tutarlı bir gelişim süreci göstermeden metin içinde bir anda karşınıza çıkabilmektedir.

Durumu açıklığa kavuşturmak için Mead’in diğer eserlerine, özellikle de kendi öncülüğünde yayınlanmış olanlara başvurma zorunluluğu kaçınılmazdır. Fakat Mead, kitapların (makalelerin değil) felsefe ve beşeri bilimlerden bilginlerin parlak başarıları olarak algılandığı kendi döneminde hiç kitap çıkarmamıştır. Mead’e ait tüm kitaplar kendi ölümünden sonra yayımlanmıştır. Ve hiçbiri sosyal psikoloji alanında çığır açan bu eser kadar etkileyici olmamıştır. Bu kitabın editoryal çalışmasını borçlu olduğumuz Charles Morris’in gayreti olmasaydı Mead’in fikirleri kaybolabilirdi. Morris’in önsözde de belirttiği gibi, eğer Mead daha uzun yaşamış olsaydı da arzu ettiğimiz şekilde sistemli bir yapıya sahip bir kitap ortaya çıkarmazdı. Öldükten sonra ise, fikirlerine ilişkin şüpheler halen eserin odağında yer alıyordu. Bu demek oluyor ki, Mead’in burada yazılanları kabul edip etmediğini hiçbir zaman bilmeden elimizdeki çalışmayla yetinmek mecburiyetindeyiz.

Zihin, Benlik ve Toplum’daki gibi, Mead’in fikirlerinden oluşan bir sentezin yerini tutabilecek makalelerden oluşan bir derleme ve düzenleme yapılabilecek orijinal metin bulunmadığını göz önünde bulundurarak bu basımın editörleri şöyle bir yol izledi: Göze çarpan dizgisel hatalar düzeltilip bibliyografik referanslar tamamlandı ve 1930’ların ilk dönemlerinde Charles Morris tarafından metnin nasıl oluşturulduğuna dair okuyucuya tam bir bilgi sağlayan bölümlere göre ayrılmış ayrıntılı bir ek bölüm hazırlandı. Daniel Huebner’in özenli çalışmalarının sonucu olan bu bölüm, büyük entelektüel önem taşıyan ifadelerin (Mead’in yaklaşımının “sosyal davranışçılık” olarak nitelendirilmesi gibi) hangilerinin Mead’e atfedilip atfedilmemesi hususunda zaruri bir bilgi kaynağıdır.

Mead’in 20. yüzyılda felsefecilerden çok sosyal bilimcileri etkilediğine değinmiştik. Felsefe dünyasında pragmatizmi ciddiye alanlar arasında bile, Mead’in görüşleri genel olarak bu akımın diğer üç önemli ismi olan Charles Sanders Pierce, William James ve John Dewey tarafından gölgede bırakılmıştır. Fenomenoloji ekolünden gelen filozo arda çoğu zaman Mead’le benzerlik göstermiş fakat aynı zamanda fenomenolojiyi onun düşüncelerini tartmak için bir ölçüt olarak kullandıkları için Mead’in potansiyel üstünlüğünü göz ardı etmişlerdir. Son yıllarda Mead’in felsefe alanında da kabulü giderek uluslararası boyuta taşınmıştır. Şimdilerde Fransa’da ciddi bir ilgi görmektedir; Ruslar ve diğer Doğu Avrupalılar Mead’i, Mikhail Bakhtin ve Lev Vygotsky gibi büyük düşünürlere benzetmektedirler. Almanlar da Mead’in fikirlerinde hermenötik, tarihselcilik ve felsefi antropolojiye ilişkin benzerlikler ve ayrılıklar bulmakla ilgilenmişlerdir. Tüm bu gelişmeler Mead’in fikirlerinin gücünü göstermektedir. Aynı zamanda eğitim teorisi ve H. Richard Niebuhr’un çok önceden Mead’in önemini keşfettiği teoloji alanında da Mead’e bir ilgi söz konusudur.

Mead’in fikirlerinin, özellikle sosyal davranışçılığının, temel olarak kabul gördüğü alan sosyal bilimler olmuştur. Sembolik etkileşimcilik olarak adlandırılan tüm bir sosyoloji ekolü George Herbert Mead’i ana referans olarak almıştır. Talcott Parsons, sosyolojide Max Weber ve Émile Durkheim’i muteber bir yere koyduğunda Mead’den henüz söz etmemişti. Fakat geriye dönük kendiyle ilgili eleştirilerde bu ihmalden duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir. Bundan yaklaşık kırk yıl sonra, ilk olarak 1981’de Almanca yayınlanan İletişimsel Eylem Kuramı’nda Juergen Habermas, araçsal eylemden iletişimsel eylem anlayışına paradigmal geçişin yaratıcısının Mead olduğunu ifade etmiştir. Habermas’ın bu çalışması Mead’i 20. yüzyıl fikir dünyasına klasik bir figür olarak yerleştiren en yakın tarihli eserdir. Mead üzerine 1970’lerde başlayıp 1980’de yayımlanan biyografik ve felsefi araştırmalarım ile -Habermas ve sembolik etkileşimcilerin analizlerinden büyük ölçüde farklı olarak- Mead’in çalışmasından bir eylem teorisi ve değer anlayışı geliştirme gayretlerim de bu gelişime katkı sağlamış olabilir.

Burada Mead’in spesifik açıklamalarını diğerlerinin üzerinde tutmak veya onlara karşı savunmak gibi bir amaç güdülmemiştir. Yalnız şu kadarını söyleyebilirim ki, insan eyleminin içkin toplumsallığını hiç kimse George Herbert Mead kadar derinlemesine ve tutarlı bir şekilde sunmamıştır. Mead’e göre toplumsallık, insan faaliyetine sonradan eklenmemiş, daha ziyade merkezinde yer almıştır. Yeni “Natüralizme” olan ilginin gittikçe arttığı ve bilişsel ve evrimsel psikoloji alanında hızlı gelişmelerin olduğu bir dönemde Mead’in fikirleri büyük bir ilgiyi hak etmektedir.

Charles Morris, kitabın giriş bölümünde Mead’in düşünceleri ile demokratik ideal arasındaki içsel bağlantıya haklı olarak vurgu yapmıştır. Eski dostu John Dewey ile birlikte Morris, Mead’i düşün dünyasının Walt Whitman’ı (demokratik idealin en büyük sözcülerinden biri) olarak niteleyecek kadar ileri gitmiştir. Morris, kendisinin demokratik idealin “seher vaktinde mi yoksa grup vaktinde mi” yaşadığı noktasına değinmemiştir.{Türkçe Söyleyen Notu [T. S. N.]: Vernon Louis Parrington’un, Main Currents in American Tought: The Beginnings of Critical Realism in America (1930) adlı eserinde Walt Whitman’ı ‘Aydınlanmanın Grup Vakti’ olarak nitelediği “ e Afterglow of e Enlightenment – Walt Whitman” adlı bölüme bir gönderme.} Almanların Mead’in felsefesinin yeniden canlanmasına katkı sağlamış olmaları, totalitarizme tepki olarak Avrupa’da demokratik idealin yenilenmesiyle kompleks bir ilişki içerisinde yer alır. Tarihte belirli dönemi tanımlarken seher vaktinin mi yoksa grup vaktinin mi daha gerçekçi olacağını hiçbir şekilde bilemeyiz. Ancak Mead’in bu idealle yoğrulmuş eserinin, bilimsel değerinin yanında bugün ve yarın demokratik bir öz-anlayış için önemli bir kılavuz olduğuna hiç şüphe yoktur.

Hans Joas
George Herbert Mead
Zihin, Benlik ve Toplum